10 Şubat 2012 Cuma

Tozlu, kuru, sarı sıcak topraklar


  Uzaklardan gelmişti, bir başka ülkeden. Çekik gözleri, kırışık teni, mahmur ve bir o kadar çocuksu bakıyordu insanlara. Sovyetlerin yakıp yıktığı ülkesinden, hayatı ve hayatları afyonlaşmış memleketinden; Afganistan'dan kaçıp sığınmıştı İran'a. Lakin açlık, sefalet, amansız kayıplar, geride kalanlarla ve onlara duyulan özlemlerle, açılar içinde kıvranarak yaşıyordu bu yeni ama yine kuru sıcak topraklarda. Her yer taştı orada -arkasında bıraktığında- ama şimdi yine taş olmuştu, kızıla boyanmış toprak, burada. Kopardığı ekmeği de, yuttuğu lokması da taş olmuştu, geçmiyordu boğazından. Yine de durmadan çalışıyor; karısını ve çocuklarını geçindirmeye, bir tas sıcak çorba almaya uğraşıyordu.  
  O bozkır günlerinden birinde; inşaatın dördüncü katında çalışırken, bir ara gitti aklı geride kalmışlara ve o hüzün dolu evinde onu bekleyenlere. Dert oldu yumak, karanlık sardı dört bir yanını ve artık hissettiği tek yüzüne çarpan, onu lime lime eden rüzgardı. Düşüyordu hızlıca, küçülmüş bedeni ve yere çarpacakken kapatmıştı gözlerini. Düşüncelerin engin çayırlarında koşturdu, ruhsuz bedenini ve sonra duyuldu o ses, ahlar, feryat figanlar. Düşmüştü o küçük bedeni; ekmeğin, umudun, huzurun peşi sıra; koşar adım, hızlıca, yüksekten. 
  Tabibe verecek kadar parası yoktu, mezar taşı yaptıracağı kadarda. Kaldı öyle tenhalarda ki evinde, sessizce, incinmiş gözlerle. Geçti böyle günler, haftalar, aylar ve bir haber geldi ötelerden, acılar ülkesinden; biraderi ölmüş ve yetim kalmıştı yeğenleri. Gitmesi lazımdı, dönmesi ama yine yoktu parası ne gitmeye, ne görmeye. Yaslandı değneklerine ve koşar adım gitti Meram'a, parası olan veya en azından olabilecek tek dostun. Oturdular yan yana ve uzak kalmışlığın merakıyla sordu Meram ona; "nasıl oldu bacağın, dostum?" Sustu adam, battı yerin dibine, gitti cehennemin ateşten kapılarına ve kızarmış gözlerinin ardından sessizce haykırdı dostuna; "o kadar çok acım var ki, unuttuğum bacağımın derdini..." 

---------------------


Baran, (2001)


  İran sinemasının üstadlarından Majid Majidi'nin; her biri birbirinden önemli uzunmetrejlı filmlerinden beşincisidir Baran. Hazîn bir öyküsü var filmin. İran'da ki bir inşaata toplanmıştır bir grup insan; kimi Afganistan'dan savaştan dolayı kaçmış Afgan mülteciler, kimi ülkenin kendi kıtlığı içinde karınlarını doyurmaya çalışan İranlılar'dır. Tüm hikaye aslında Lateef ile göçmen Baran arasında geçiyor ve Lateef bir çok defa bu zorda ki ailenin dertlerine bir dem derman olmak için uğraşmaktadır.

Güzel, yalın, hüzünlü bir film...

+ imdb sayfası

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder