29 Eylül 2013 Pazar

+MüZiK: Sessiz film gibi; 'The Cinematic Orchestra'

  Galiba son iki gündür sadece The Cinematic Orchestra dinliyorum, aslında grubun 'Live in Sydney' adında, MoshCam tarafından youtube'a yüklenmiş full konserlerini. Hali hazırda mp3playerımda veyahut mevcut ses düzeneklerimde gayet uçuşlara geçmiş hallerde dinlediğim grubu, bide canlı performans ve seçili parçalar eşliğinde dinlemek muazzam bir zevk çümbüşü yaşattı.

  Bu arada saksafon çaldığım için midir bilmem ama özellikle grubun -konserde bol bol tenor ve soprano- saksafon çalan elemanı Tom Chant ile ilgilenmek durumunda kaldım ama kesinlikle değdi. Herif hakkında net üzerinden bir kaç eleştri buldum ve kesinlikle çok başaralı addediliyor. (yani aslında bende ne dinleyeceğimi biliyormuşum!) Aynı zamanda herifin kendi web sitesinde yaptığım gezinti sonunda, 'linkler' vari bir kısımda ailesine ait siteleri buldum. Babası ingiltere komünist partisi üyesi -ayrıca ingiltere'de önemli bir siyasetçi, annesi ressam, ablası bir nevi tasarımcı, karısı veya sevgilisi de bir parça müzisyen olan bu adam, halihazırda zaten sanat ve ilişiği olan birçok alanla içli dişli. Valla imrendim herife de, dünya yüzeyine yayılmış ailesine de.

  Neyse ne diyorduk, The Cinematic Orchestra; yeri geldiğinde trans, yeri geldiğinde saykodelik, bol bol elektronik ve bünyesinde "abi bu ne biçim ses" dedirtecek bir hatunu besleyen bir grup. Buyrun, cazın ingiliz hali burada:

 


+dipnot: izleyemedim ama bulduğum eleştriler dahilinde; grup 1929, Dziga Vertov yapımı 'Man with a Movie Camera' isimli sessiz filme müzik yapmışlar ve tüm eleştriler çok olumlu olmuş. Ben henüz bulamadım ama umarım siz bulursunuz. 

+++: Konserin sadece iki icrası burada mevcut ama youtube'da yaklaşık 12 video var, izleyin.


27 Eylül 2013 Cuma

+WEB: Mülksüzleştirme Ağları

  Marx'ın meşhur özdeyişinin* ne kadar haklı olduğunu tekrar tekrar, üstüne durmadan basarak hatırlatmaktan geri kalmayan hükümet-imizin, son onyıllık süreçte yapmış olduğu yatırımınların küçük bir izdüşümü.

* Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı keser.







 # mülksüzleştirme ağları  - http://mulksuzlestirme.org

  Kentsel dönüşümün sermaye-iktidar ilişkileri üzerine kolektif veri derleme, haritalama ve yayınlama çalışması.

Mülksüzleştirme Projeleri

'Kentsel dönüşüm' projelerini yapan şirketlerin diğer yatırımları neler? Bu süreçte devlet kurumları ve özel şirketler arasında halkı mülksüzleştiren ne gibi ortaklıkları kuruluyor? Halkın cebinden çıkan vergilerle toplanan kapital, kamusal mülkün yeniden inşası/işletmesi üzerinden hangi sermaye gruplarına aktarılıyor? 3. Havalimanı, 3. Köprü ve Ilısu Barajı (Hasankeyf) gibi mega projelerin yarattığı ekolojik, ekonomik ve sosyal yıkım hangi medya organları üzerinden sansürlenerek toplumsal hafızadan silinmeye çalışılıyor?


Mülksüzleştirme projelerini gerçekleştiren özel şirketlerin (altyapı, inşaat, mimarlık, enerji, emlak, turizm, kültür endüstrisi) yöneticileri başka hangi kurumların yönetiminde? Kamu eliyle dağıtılan mega projelerin yüklenicileri arasında ne gibi bağlantılar bulunuyor?


Bu haritanın hareket noktası, Hazine tarafından el konulan ve 2011’de esas sahibi Galata Rum İlkokulu Vakfı’na iade edilen Galata Rum Okulu binasıdır. Amacımız, gayrimüslim vakıfların Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren devlet politikaları neticesinde yaşadıkları mülksüzleştirmenin görsel olarak anlaşılabilmesidir.

21 Eylül 2013 Cumartesi

+GEZi: CapulCaz!

TC Başbakanı Reccep Tayyipp Errrdoğan; 
"çıkmış bir avuç Çapulcu veyahut Cazcı, yani aslında ikisinin karışımı bişey.. Anlayin işte CapulCazcı!... amma unutmasınlar, biz bu memleketi onlara bırakmayız...!"
demiş ve Büyük Türkçe Sözlüğe yeni bir ifade yerleşmiş; CapulCaz-cı...


///

velhasli kelam, cazda direniyor:

Gezi Parkı`na müziğin evrensel diliyle destek veren müzisyenler yer aldıkları çalışmada şiddetten beslenen korku ortamına inat adil, eşitlikçi, özgür ve barışçıl bir yaşam için ses veriyorlar. Soprano saksofonda Tamer Temel, piyanoda Selen Gülün, elektrik basta Demirhan Baylan, davulda Cengiz Baysal, perküsyonda Amy Salsgiver ve vokalde Çağıl Kaya`nın yer aldığı "Korkmuyoruz" bestesinde kullanılan `tava` ve shaker`lar ile direnişinin enstrümanlarına da göndermede bulunuyor.


via: cazkolik




Şöyle de bir manifestoları var;
Biz müzisyeniz. Biz Korkunun Krallığı'nın sanatçılarıyız. Kendimizi ifade etmek bizim için yaşam sebebi. Şiddet ve baskıların olmadığı adaletli ve huzurlu bir ortamda yaşamanın, üretmenin, fikirlerimizi, duygularımızı paylaşmanın hayalini kuruyoruz. Eşitlikçi, özgürlükçü, kardeşçe, hep birlikte insanca bir yaşam arzuluyoruz. Sokaklar, meydanlar, parklar bizim yaşam alanımızdır. Kendimizi ayrıştırmıyoruz. Farklılıklar rengimizdir. Bu barışcıl birliktelik umudu karşısında baskıcı, kuralcı ve şiddet içeren her türlü müdahaleye karşı duruşumuz nettir. Korkmuyoruz yaşamaktan.

1 Eylül 2013 Pazar

+MüZiK: the royal 'Moriarty'..



  Kaç zamandır dinlediğim, muazzam zevk duyduğum ve sonunda blogta paylaşmak istediğim bir ailedir Moriarty'ler. Lakin tam, gruba ilişkin mevcut bilgilerime bir kaç parça daha bilgi eklemek isterken ekşi'den matatutu'nun moriarty'e dair anlatmak istediklerimi http://moriartyland.net sitesinden çevirip, çoktan anlatmış buldum ve bu duruma istinaden, ilgili metni kopyalayıp sizinle paylaşmak istedim. buyrun;

" moriarty kimdir?
ilk izlenim: profesyonel sahnelerin frekans bozucuları onlar. emin olunan tek şey 5 kişi oldukları: bir diva ve onun dört kardeşi. gilbert’i unutmadan! içi doldurulmuş bir hayvanın kafasına sahip ve gölgede kukla yöneten, bahsettiğimiz grubun gizli üyesi. hepsi, moriartyland adını verdikleri bir bölgede yaşıyorlar, yaratıyorlar ve tuhaflıklarını yetiştiriyorlar. nereden geldikleri umursanmıyor. oraya bir önceki yüzyılın sonunda geldiler ve sonra orada kaldılar. ingilizce şarkı söyledikleri düşünülürse, içlerinden bazılarınn amerikadan gelmiş oldukları varsayılabilir.
ve müzik?
tüm güzel hikayelerde olduğu gibi, moriarty’nin müziği de bir seri rastlantı ve kaza sonucu ortaya çıktı. fırtına sonrası yerle bir olmuş bir cabaret folk’undan firar ettiği düşünülen parçaları keşfettikçe şüphe ediliyor bundan biraz: başka bir zamandan çıkma bu divanın güçlü ve derin sesiyle dokunmuş, pürüzlerden oluşan beklenmedik bir çıplak akustik. bu müzik birbirine yakın varlıklarla dolu: amerikan ve irlanda folku, amerika’nın güneyinin kırsal blues’u, perili ve bir o kadar da tozlu bir country ve belki de kurt weill’a garip bir şekilde benzeyen bir alman sürgününün hortlağının ta kendisi. ve özellikle, hikayeler anlatıyor.
gerçek hikayeler mi?
belki evet. lily’ninki gibi mesela, 19 yaşında orduya katılan ve sivil yaşamının son gecesinde moriarty’e sırlarını söyleyen. bazen kurmacadan başka bir şey olmuyor... haberler, büyük buhran döneminde çekilmiş fotoğraflar ya da lewis carroll’un objektifine takılan kırılgan kahramanlar görünümünde yüzlerle karşılaşmamızı sağlayan kısa metraj filmler havasında şarkılar.
moriarty gerçekte neye benziyor?
sahnenin üstünde, orada, bir sürü düşünün. ya da gece bir ormanın, ışıltısı kaybolmuş bir otel ya da yıkık bir şatonun orta yerinde. diva ve dört erkek kardeşi eski bir yazı masasıyla bir paravanın arasına dikilmiş tek bir mikrofonun etrafında toplanmışlar. 
zamandışı bir zerafet ve bir anlamda bir protokol geliştiriyorlar ..halkı zamanın dışına sürüklemenin hikayesi, onlara gözlerini kapamaları şartıyla şaşkınlıkla rüya gördüren 
akustik çalgılar kullanıyorlar, hatta gitarlardan biri 1957 yılında joan baez’e ait olabilirmiş. çünkü, evet moriarty’nin böylesi bağlantıları da var. hatta dedikodular doğruysa müzisyenlerden bir tanesinin annesi bob dylan’a "girl from the north country"e esinlemiş. ve onlar yamru yumru bir valizin üstünde ritm tutuyorlar.... 
valizler mi?
evet moriarty’nin geri çevrilmiş/reddedilmiş eşyalara bir yakınlığı var. avlanma yerleriyse, isim babaları olan ve kanatları altına aldıkları bu çocukların onlardan çıngıraklar ve otel zillerinin içlerini doldurduğu meşhur valizler ve olivetti marka antika bir daktilo çaldığından asla şüphelenmeyen jérome deschamps ve macha makeïeff’ın kumpanyasının deposu. ödünç alma değil, bunlar rosemary’nin sadece ona ait olan sesinin karşılığı.
peki sonuçta kimdir moriarty?
jack kerouac romanından çıkma bir karakter (ya da conan doyle muydu?) ; ya da ismini yeni-meksika’da kayıp bir şehre miras bırakmış olan bir yabancı; bir bilmece; müzikal bir anakronizm? 
daha çok macha makeïeff’ın onlar hakkında ne öylediğine bir bakın.
savulun! o garip kabilenin, elektrikli, sevilen, beş yüzlü, suda yaşayan, önceki hayatların kederini taşıyan kraliçesi karşınızda. güzel kadın ve azgın rüya görenleri. yumuşak kendinden geçişleri.. takıntılı olanın dengelenmesi sizi hayran bırakıyor. yanlarında getirdikleri başka yerler yüzünden, başka yerlerden başka yerler. incelikle zonklayan, yırtılan bir şey. 
hanfendinin kötü mizacı hayran bırakıyor ve zerafetin sakladığı öfkeyi dile geritiriyor. ve ardından yüzlerinde, zarif taşkınlık, ve seslerinde hayaletin gülüşlerini anlatıyorlar. bu bulanıklık ve büyü sizi dengeye getiriyor ve birden tiz bir şey, bir bıçağın ucu.. sizde izini bırakıyor, onlarla bu yolculuk. akan bir kanın ılıklığı ve deride bıraktığı çatlak. rüyanın ederi bu. moriarty’nin şiddetli zerafeti."
moriarty : 
rosemary moriarty : vokal, tamburin, kaşık, piyano, trompet - scotch şişesi
arthur moriarty : akustik gitar, valiz davul, piyano
zim moriarty : kontrbas, akustik gitar, müzik kutusu, valiz davul
thomas moriarty : kromatik ve diyatonik harmonika, "kazoo", matkap/delgi, "jew's-harp"
charles moriarty : elektro gitar 
moriarty ayrıca şunlarla da çalıyor:
vincent talpaert moriarty: davuleric tafani dubeussay moriarty: davul "

+dipnot: 
*: görsel; wiki-en 
   ekşide moriarty

+++; bu defa müzik örneği yok, gidin kendiniz bulun..