14 Ağustos 2012 Salı

+KİTAP: "Bir İnsan, Çok Hayat"*

   ve belki de en büyük çelişki burada başlıyordu! Onu tanıtan, bir sicimin donuk ucunda ki belirginliği idi bu kelime ve insanı hayretlere, şaşkınlıklara ve hatta dehşete düşüren bir tanımdı ve koca labirent bu noktada başlıyordu. Nasıl? Nasıl oluyordu tüm bunlar? Neden hiçkimse idi, nasıl?

   pessoa -hiç kimse-; bütün tanımların, bütün anlamların içinden en uzağını ve en yakınını bulmuştu. O hiçkimse idi ama aynı zamanda herkes. Gençlik yıllarında başladığı yazın hayatında, onlarca insan olmuştu. Kelimenin tam anlamıyla olmuştu hemde. Sadece takma isimler değildi şiirlerinin altındakiler. O her biri olmuştu, o kişilerin hayatlarını yaşamış, sevmiş, üzülmüş, küsmüş, gülümsemiş. Sonra da her bir kişiliğin dili olmuş, hepsini bir potada eritmiş ve tüm bu farklılıkları isyandan kurtarmış ama neden hala kendisine hiçkimse diyordu?

   Fernando Pessoa: yazar, şair, ressam. Fütürist akımın Portekizli temsilcisi. Portekiz edebiyatının mihenk taşı, içi hazineler dolu labirenti. Belki ölümünden sonra bizlerde bu kadar soru işareti bırakmış olmasının sebebi bilinmemesiydi. Dar bir edebiyat çevresinin içindeydi ve ancak ölümünden yıllar sonra hazineler dolu sandığı ortaya çıktı. Hemde yirmiyedibinden fazla elyazması ile.

   Yazarı "Anarşist Banker" kitabıyla ancak geçen hafta tanıdım. Ne yazık ki sayfa sayısı az olan ve okuması çok kısa süren ama her bir tümcede insanı ya gülümseten, ya şaşırtan, ya öğreten bir kitap. İki arkadaşın bir yemek sonrası başlayan sohbetidir bu kitap. Okuru burjuva ahlakının derinliklerine sürükler ve Antik Çağ felsefesinin diyalog yöntemini izleyerek günümüz burjuva toplumunun ikiyüzlülüğünü, haksızlıkları göz önüne serer. Tanımış olmakta geç kalmışsam bile, tanrıya "dünyada yaptığım hayırlı işler listesinde" gösterebileceğim bir yazar ve kitap.

------------------------------------------

+ kitaptan : 

   "Peki, o halde bu aşırı çözümü niçin seçtiniz de diğer yollardan birini, diyelim... ara bir yolu seçmediniz?"
   "Anlatayım. Bunun üzerinde çok düşündüm. Okuduğum broşürlerde tüm bu kuramlar vardı elbette. Anarşist kuramı -gayet iyi ifade ettiğiniz gibi, bu uç kuramı- savunmamın nedenlerini size, iki kelimeyle anlatacağım."
    Bir an bakışları boşluğa takldı. Sonra bana doğru döndü.
   "En büyük kötülük, daha doğrusu tek kötülük, doğal gerçekliklere gelip yapışan toplumsal uzlaşma ve kurgulardır- evet, tüm kurguları kast ediyorum; aileden paraya, dinden devlete kadar hepsini... İnsan, ya erkek doğar yada kadın. Demek istediğim, insan yetişkin olduğunda erkek yada kadın olmak üzere doğar; doğal olarak, bir eş olmak için, bir eş olmak için, zengin yada yoksul olmak için doğmaz, hele Katolik yada Protestan olmak, İngiliz yada Portekizli olmak için hiç doğmaz. Toplumsal kurgular sayesinde şu yada bu olunur. Peki ya bu toplumsal kurgular neden kötüdür? Çünkü bunlar kurgudur, çünkü doğal değillerdir. Para devletten daha iyi değildir, aile dinlerden daha iyi değildir. Bunların yerine başka kurgular olsaydı, bunlar da o kadar kötü olurdu, çünkü bunlarda yine kurgu olurdu, çünkü bunlarda sırası geldiğinde doğal gerçeklerin üzerine yapışır ve onları boğarlardı. Dolayısıyla, istisnasız tüm kurguların ortadan kaldırılmasını hedefleyen saf anarşist sistemden başka her sistem, tüm diğer sistemler birer kurgudur. Tüm enerjimizi, tüm çabamızı, tüm zekamızı, bir toplumsal kurgunun yerine bir diğerini yerleştirmeye yada yerleştirme çabasına adamak bir saçmalıktır, hatta bir suçtur, çünkü bu, toplumu olduğu gibi bırakmayı açıktan açığa hedefleyerek toplumsal bir kargaşa yaratmaktır. Madem insandaki doğalı ezen ve bastıran toplumsal kurguları adaletsiz buluyoruz, o halde niçin enerjimizi, bu kurguların yerine başkalarını koymakta kullanıyoruz? Aynı enerji bu kurguların tümünü yok etmekte kullanabiliriz."
   "İnandırıcı gözüküyor. Ama varsayalım ki olmadı; varsayalım ki tüm bunların çok hoş olduğu ama anarşist sistemin hayata geçirilemeyeceği itirazı yapıldı bize. Sorunun birazda bu yanını inceleyelim."
......
   "Dolayısıyla, şu iki şeyden biri doğrudur: Ya doğal olanı toplumsal düzlemde gerçekleştirebiliriz yada gerçekleştiremeyiz; başka bir deyişle toplum ya doğal olabilir yada özü bakımından kurgudur ve hiçbir durumda doğal olamaz.
   Eğer toplum doğal olabilirse bu durumda anarşist toplum, yani özgür toplum kusursuz bir biçimde var olabilir; hatta bir yerlerde var olması da gerekir, çünkü tamamen doğal olan tek toplum budur.
.....
   "Peki ya en doğal kurgu hangisidir? Hiç biri doğal değildir, çünkü kurgudur. Mevcut durumda en doğalı, hangisi en doğal görülüyor, hissediliyor ise odur. Peki bu hangisidir? Eh, zaten alışkın olduğumuz kurgudur bu. (Anlıyor musunuz: Doğal olan şey, içgüdüden kaynaklanandır; içgüdü yoksa içgüdüye en fazla benzeyen şey alışkanlıktır. Sigara içmenin doğal hiçbir yanı yoktur, içgüdüsel bir ihtiyaç değildir ama eğer alışkanlık edinilirse sigara içmek, gerçekten içgüdüsel bir ihtiyaç olarak hissedilen doğal bir edim olur.)


not: verilen bölümler kitabın tüm konusunu ve temel fikrini yansıtmakta yetersizdir. Zira yazar diyalog yöntemi ile metni oluşturduğu için tüm kitabı birlikte düşünmek şarttır. Her tümce bir öncesi ve daha da öncesi ile sonrasıyla bağlantılıdır.

+bilgi:
fernando passoa; wiki, ekşi
anarşist banker; can yayınları
okuma listemde, sizde bakın: Fernando Pessoa: 20nci Yüzyılın Yalnızı (Adnan Özer - Everest Yayınları)



* Fernando Pessoa üzerile verilen Tulena Konferansında yayınlanmış yazılardan birinin başlığıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder