23 Ocak 2016 Cumartesi

+ sidik yarışı

  ve elbette bu topraklarda alışagelmiş bir sidik yarışıdır bu! lafta sidik, vicdanda sidik, sözde sidik, ölümde sidik, hakta sidik, eylemde sidik, mazlumlukta sidik, yaşayışta sidik..

  öylesine çok ayrımlara tabi tutulabilecek bir sidik yarıştır ki bu, her biten cümlenin sonunda yegane sonuç 'biz ve siz' temelleri üzerine kuruludur. Milenyuma girerken topraklarda çoğul bir kitle üzerinde yükselen 'umut' dalgası nitekim pek kısa bir zamanda, aslında erkler ve tebalarının hala ve hala şiarlarının 'sidik yarışı' ile terbiye edildiği gerçeğiydi. geçen zaman diliminde mazlum addedilen kesimlerden biri deyim yerindeyse -stratejik- bir kaç hareket ile götü kurtardı ama geri kalanlaran hepsi yine aynı çamurda tebelenmeye devam etti, ediyor.
ve elbette bugün hala dilimize katamadığımız değer "vicdan" oldu. nitekim sidik yarışı yine öylesine bir kubbe haline geldi ki, her bir ölümün arkasından "benim ölülerim", her bir haksızlığın akabinde "benim yaşadıklarım", her bir -olumlu ve/ya olumsuz- eylemin ardı sıra "benim yaptıklarım" dillendiriliyor. daha dün dokuzuncu yılını karanlığın zaferiyle taçlandırmayı başaran dink davasının sonrasında, dili pek bir radikal akit zihniyeti yine sidik yarışına tutunup bilfiil şu tümceleri bilimum ağında yayınlamaktan geri durmadı: "İbne, Ermeni, Hrant, Tahir Elçi olmak için her fırsatı değerlendirdiler, ama sıra 'müslüman olma'ya gelince...[yoktular]"

  ve ne acıdır ki hala yapamadıklarımız için yaptık denmekte, yapabildiklerimiz için yapmadık denebiliyor bu ülkede; bakınız çoğulcu bir yönetimin sadece hayali olduğu memleketimizde istisnasız her bir yönetim (sivil ve hatta askeri) istikrarlı bir şekilde "herkes"i kapsar bir yapıda olduğunu iddia edebilmekte ve aynı zamanda küçük bir çocuğunun herhangi bir hakkından önce yaşam hakkının elinden alındığı gerçeğine ise "yo, yo! efendim, hiçte öyle yapmadık" diye savurmaktayız. belki damarlarımızda ki asil kana o kadar çok sidik bulaşmış ki sözgelimi herhangi bir insanı bütünleşiğin [baba-anne, öğretmen-öğrenci, iki arkadaş, bir kumru çift, patron-işçi,hükümet-vatandaş vb.] her anında yine "ben yaptım, sen yapmadın" veya karşıt vurgusu vuku biliyor. elzem olanın karşı ile fikrini bir potada eritip, kısacık ömürlerimizde bir ortaklık yaratmak olması gerekirken elbette tam tersi istikamette olunabilecek en kuvvetli çarpışmada ilerleyebiliyoruz. son tahlilde karşımıza çıkan tablo medeniyetin beşiği coğrafyada sadece acı, gözyaşı ve ölüm üçgeni oluyor.

  evet, daha çok üzülüp daha çok ağlayacağız; çünkü biz fanilerin bilhassa bu zaman diliminde en iyi yapabildiği şeylerden biri sidik yarışı olmakta...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder